Sevgiyi Kaybettik
Türkiye ve dünyada çok şey değişti.
Gelişmeler, ilerlemeler kaydedildi. Hayatımıza bilgisayarlar, cep telefonları
İPad’lar girdi. MSN, Facebook, Tweet ile tanıştık. Metrolar, havaalanları, 7
yıldızlı oteller, duble ve otoyollar çoğaldı, Basketbolda dünya 2.si, Futbolda
Dünya ve Avrupa 3.sü olduk. Dolar milyarderleri sayımız arttı. İleri demokrasi,
şeffaf sandıklar siyasetin içine girdi. İnsanlarımız ev, yazlık, araba sahibi
oldu, kimileri dubleks daireye, villalara kavuştu. Kısacası hayat standartları
ve teknolojiler arttı. Her şey artarken bir şeyin azaldığını görmekteyiz. Aile
bağları, akrabalık, komşuluk ilişkileri zayıfladı. Doğal olarak sevgiler azaldı.
Çok şeylere sahip olurken en önemli şeyi kaybetme tehlikesini yaşıyoruz. Bizi
biz yapan en büyük değeri yani sevgiyi kaybetmeye başladık. Bunu trafikteki
davranışlarda gösterdiğimiz tahammülsüzlüklerde düğünlere katılımlarda ki
eksikliklerimizde, cenazelere katılımlarda ki ve bayram ziyaretlerinde ki
azalmalarda, anne ve babaya bakmakta gösterilen zaaafiyette, hastalarımız ile
ilgilenmekte ki gevşekliklerde, komşuluk hukukunun yok olmaya başlamasında,
artan şiddet olaylarında, yaşanan kavgalarda, yapılan tartışmalarda ki seviye
düşmesinde görmekteyiz. Bireysel ve sanal yaşamaya başladık. Liberal ekonominin
yanında liberal bir hayatını da içimize sindirdik.
İslam dini ile Hıristiyanlık dini arasında ki
en büyük fark İslam dininde Hıristiyanlı dininde olduğu gibi bir ruhban
sınıfının olmayışıydı. İslam insanların arasında ki her türlü üstünlüğü ret
etmişti. Bunun sadece tek bir istisnası vardı. İslam’da hiçbir rengin,
statünün, kişiler arasında bir üstünlüğü yoktu. ALLAH ile kul arasına hiç kimse
giremezdi. Üstünlük istisnası sadece takvadaydı. Ne yazık ki şimdi suni olarak,
İslam’ın ret ettiği sınıf kavramı da içimize sokuldu. Beşeri sistemlerin bir
ürünü olan sınıf ve burjuvazi kavramları şimdilik seslendirilmese bile teorik
ve görüntü olarak ortaya çıktı. Zekât müessesi de ortadan kalktı. Zenginliğin
ölçüsüz esiri olduk. Kısacası yeni bir burjuvazi sınıfı oluştu. Bu sınıf kendi
modasını bile ortaya koydu. Ne yazık ki bu sınıfı referansı İslam olanlar
ortaya koymaya başladı. Bunu giyim, kuşam, yaşam standartları, düğün ve tatil
gibi alanlarda görmeye başladık. Anadolu da ve büyük kentlerin varoşlarında
yaşayanların İslami yaşantı ve hayat standartları ile bu burjuvazi sınıfının
İslami yaşayışı ve hayat standartları arasında inanılmaz bir uçurum oluştu. Sevgiden
sonra, İslami yaşam tarzını da kaybetmeye başladık. Bu ayrışma yarınlarda toplum dinamiklerinde
patlamalara ya da daha büyük yozlaşmalara da neden olacaktır.
Söz sevgiden açılmışken bir güzel hikâyeyi sizlerle paylaşmak istiyorum:
Bir bilge kişiye "Sevginin yalnızca sözünü edenlerle, onu yaşayanlar arasında ne fark vardır?" diye sordular. Bilge, büyük bir sofra hazırladı ve sevgiyi dillerinden eksik etmemelerine karşın, onu günlük yaşamlarında hiç kimseye göstermeyen kişileri yemeğe çağırdı. Sofrada herkes yerini aldıktan sonra, önlerine birer tas sıcak çorba, sonra da derviş kaşıkları denen, sapları bir metre uzunluğunda özel kaşıklar getirildi. Ev sahibi konuklarına kaşıkları ancak saplarının uçlarından tutabilecekleri kuralını söylendi. Herkes kaşığının ucundan tutmak zorundaydı. Konuklar, uçlarından tuttukları bir metre uzunluktaki kaşıkları güçlükle taslarına daldırıyorlar, fakat kaşıklarına çorba doldurup, ağızlarına götüremiyorlardı. Ağızlarına bir kaşık çorba koyabilmeyi beceremeyen konuklar, yemekten sonra kalktıklarında, karınlarını doyuramamışlar, kaşıklarından dökülen çorbalarla da sofranın üstünü kirletmişlerdi. Bilge, bir gün sonra ikinci bir yemek daveti verdi. Bu kez, sevgiyi gerçekten bilen ve her gün sevgiyle yaşayan kişileri çağırdı. Yüzleri aydınlık, gözleri sevgiyle gülümseyen pırıl pırıl kişiler geldiler ve bu kez onlar yerlerini aldılar, sofrada. Önlerine birer tas sıcak çorba ve sapları bir metre uzunluktaki derviş kaşıkları getirildi. Onlara da kaşıkları ancak saplarının uçlarından tutabilecekleri kuralını söylendi. Ev sahibi bilgenin "Buyurun, afiyet olsun" sözünden sonra sofradaki herkes, önündeki kaşığı, sapının ucundan tuttu ve herkes kaşığını, karşısındaki kişinin çorba tasına daldırıp, kaşığına aldığı çorbayı, karşısındaki kişinin ağzına uzattı. Bu yöntemle herkes karnını doyurabildi. Konuklar sofradan kalktıklarında ise, sofranın üstünde, dökülmüş tek damla çorba yoktu. Bilge kişi "Sevginin yalnızca sözünü edenlerle, onu yaşayanlar arasında ne fark vardır ?" sorusunu soranlara bu uygulamayla cevap verdikten sonra bir de öğütte bulundu: "İşte", dedi." Kim ki yaşam sofrasında yalnızca kendini görür ve yalnızca kendini doyurmayı düşünürse, o kişi aç kalacağını da bilmelidir. Ve kim ki başkalarına da düşünür ve o da kesinlikle doyurulacaktır. Çünkü yaşam denen bu pazarda, alan değil, veren kazançlıdır her zaman."
Yazımı ALLAH’IN Habibi ve Resulü Peygamber Efendimizin sevgi, dostluk ve kardeşlik hakkındaki hadis-i şeriflerinden bazılarını yazarak bitirmek istiyorum: "Mümin kendisi için sevdiğini kardeşi için de arzular." "Hediyeleşin, birbirinizi sevin. Birbirinize yiyecek hediye edin. Bu, rızkınızda genişlik hâsıl eder." "Ziyaretleşin, hediyeleşin. Çünkü ziyaret sevgiyi perçinler, hediye de kalpteki kötü duyguları söker atar." "Birbirinizi kıskanmayınız, birbirinize kin tutmayınız, birbirinize çirkin sözler söylemeyiniz, birbirinize sırtlarınızı dönmeyiniz, kiminiz kiminizi arkasından çekiştirmesin. Allah'ın kulları kardeşler olunuz." " “Din kardeşinin ayıbını örten kimsenin, Allah Teâlâ dünya ve ahiret de kusurunu örter.”
Bugün toplum ve camia olarak top yekûn bir özeleştiri yapmak mecburiyetimiz vardır. Duygu ve düşünce dünyamız ile sosyal yaşantımızda nerelere park etmekteyiz? Hangi sularda yol almakta ve hangi limanlara demir atmaktayız? Kaşıkları nasıl uzatmaktayız?
Dua, selam ve saygılar…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder